25 Temmuz 2014 Cuma

Kitap Yorumu: Arzulanan Kadın - Slyvia Day

Aslında Boş Koltuk'u okuyamaya başlamıştım ve Arzulanan Kadın'ı da ondan sonra okumayı düşünüyordum. Ama kitabı şöyle bir elime alıp ilk sayfalarını okumaya başladım ve bir de baktım kitabı yarılamışım, bitiyor. Daha blogdaki "Ne Okuyorum?" kısmını değiştiremeden Arzulanan Kadın'a başladım ve bitti.

                                                                                                Öncelikle söylemeliyim, dünyanın en çekilmez, en öküz karakteri büyük ihtimalle bu kitabın esas oğlanı Marcus Ashford'dur. 
Bir o kadar anlayamadığım karakteri de esas kız Elizabeth Hawthorne'dur.  Bir kadın böyle bir erkeği nasıl kabullenir aklım almadı. O kadar sinir bozucuydu ki kitabı beğenmeme yolunda ilerliyordum.

Tarihi Aşk kategorisine koyabileceğimiz bir Slyvia Day romanıydı. Daha önce yine historical olan Yatağımdaki Yabancı'yı okumuştum ve oradaki ana karaterler de insanı kitaptan soğutacak derecede sinir bozucuydu bence.

Fakat yine de historical romanlara bayıldığımdan onu da beğenmiştim ve bunu da beğendim.

Kısaca karakterleri tanıtayım.

Westfield Kontu Marcus Ashford:   Yedinci Westfield Kontu ünvanına sahip, çapkınlığıyla bilinen, tabi ki inanılmaz yakışıklı, karşısına çıkan her kadının erimesine sebep olan küstah bir adam Marcus.  Ayrıca Kraliyet için çalışan güvenilir bir ajan.
Edit:*Ömrü boyunca ıssız bir adada yaşasa ancak bu kadar olur. Sevgilisi olacak hanımefendiyle konuşma zahmetine bile girmeyen, her şeyi yatakta halleden sinir bozucu erkek karakter.*
Vikontes Elizabeth Hawthorne:    Yine göz kamaştıran bir güzelliğe sahip, Lord Hawthorne'nun ölümünden sonra dul kalan bir kadın ve ayrıca Marcus'u en çok etkileyen ve bir de bundan dört yıl önce Marcus'u kolaylıkla terk edip başka bir adamla evlenebilen kadın olma ünvanına sahip.
Lord Nicholas Eldridge:   "Tek amaçları korsan ve kaçakçıları yakalayıp sorguya çekmek olan son derece seçkin bir ajan grubunun başında ve Kraliyet Donanması himayesinde çalışan biri olarak sınırsız güce sahip."
Vikont Nigel Hawthorne:      Elizabeth'in üç yıl önce  bir soyguna kurban ettiği söylenen kocası. Fakat ölmeden önce o da teşkilat için çalışmaktaydı.
Christopher St. John:     Meşhur bir korsan ve Marcus'un ele geçirmeyi en çok istediği kişi St. John. Bunun sebebi ise St. John'un Ashford Gemicilik'e düzenlediği baskınlar.
Avery James: Teşkilatın diğer ajanlarından biri ve bu görevde Marcus'un ortağı.
Lord William Barclay: Elizabeth'in abisi ve evlenmeden önce o da teşkilat için ajan olarak çalışıyordu.

Hangisi vatan haini, hangisi doğruyu söylüyor, güvenilir olan kim? Bunları kitap ilerledikçe öğreniyoruz.

Dört yıl önce Elizabeth ile Marcus'un güzel giden bir ilişkisi vardır fakat bir gün Elizabeth,  Marcus'un evine gidip onu bir kadınla bulduğunda hiç sorgulama ihtiyacı duymadan aldatıldığını düşünür ve Marcus'u terk eder. Marcus onunla konuşmak için peşinden gitmez çünkü yanındaki kadın içinde bulunduğu görevlerden biriyle ilgilidir ve Elizabeth'in yanına gitmek için önce o kadını halletmesi gerekir. Elizabeth'e gittiğinde ise Elizabeth çoktan şehri terk etmiştir ve bundan kısa bir süre sonra Lord Hawthorne ile evlenip kendini avutur. Marcus da ülkeyi terk eder ve dört yıl boyunca dönmez.

Babasının ölümüyle beraber dönen Marcus, Elizabeth'in kocasının öldürüldüğünü biliyordur ve teşkilat olarak bunun sorumlusunun St. John olduğunu düşünürler çünkü Lord Hawthorne öldürüldüğü sırada St. John'un peşindedir.

Elizabeth'in yokluğunda Marcus çok acı çekmiştir ve Elizabeth'e olan kızgınlığı onun kendi hislerini yanlış yorumlamasına sebep olur. Elizabeth'e duyduğu bitmek tükenmez cinsel arzuyu bastırırsa artık acının biteceğini düşünür ve Elizabeth'e daha yakın olabilmek için Elizabeth'i koruyacak ajan görevini üstlenir. Elizabeth ise hala aldatıldığını düşünüyordu ve Marcus'ı yakınında istememektedir ancak aralarındaki çekim onun da karşı koyamayacağı kadar büyüktür.  Marcus arzusunu asla dindiremiyor ve dindirecek olsa bile Elizabeth'ten uzak olmak istemiyordur.
Yine de kitap boyunca çok az aşka şahit oluyoruz bence. Slyvia Day'in tarzından olayı çokça cüretkâr sahne bulunmasına rağmen diğer aşk kitaplarında olan insanın içine dokunan aşkı malesef hissedemedim ben.

Leydi Elizabeth Hawthorne'nun eline geçen Lord Hawthorne'nun günlüğü birileri tarafından isteniyordur ve bu da Elizabeth için tehlike yaratıyordur. Bu da Marcus'un sürekli bir şekilde endişe içinde olmasına sebep olur. Lord Hawthorne'nun katili gerçekten St. John mudur? Asıl hain kimdir? Günlükteki şifreli yazılar teşkilat için ve katil için ne ifade ediyordur? Bunların hepsini öğreniyoruz ve finalde nihayet gerçek bir aşk hissedip kitabı beğenerek kapatıyoruz.

İlk iyi yüz sayfası neredeyse olaysız ilerleyen kitabın sonlara yaklaştıkça her sayfada heyecanı artıyor ve oldukça güzelleşiyor.
Yine de Crossfire serisi gibi harika mıydı? Kesinlikle hayır ama Crossfire Historical değildi ve işleniş olarak da farklıydılar. Önce Crossfire'ı okuduğum için Slyvia'nın diğer romanları o kadar etkileyici gelmiyor belki de.
Yine de kötü bir kitap mıydı? Hayır. Ve Slyvia Day'i okumaya devam edeceğim.

3 yorum:

  1. şu yazarın kitapları sürekli dikkatimi çekip duruyor. Ama bir türlü okuyamadım. :) Ve seni mimledim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, en kısa zamanda cevaplayacağım soruları. :)

      Sil